Nicholas Roerich’in “Kailash’a Giden Yol” un resmi “Kutsal Dağlar” serisine dahildir. Mizaç tekniğinde yapılan bu çalışma 1933’te yazılmıştır. Kailash, aynı adı taşıyan dağ sıralarının zirvelerinden biridir. Bu dağ zirvesinin yüksekliği altı bin metreden fazla. Kailash özel bir yapıya sahiptir. Dağ, dört yüzlü piramidal bir şekle sahiptir. Çok taraflı zirvelerin sofistike görüntüsü, büyük karların alanı ile tamamlanmaktadır. “Kar şapkası” yoğun beyaz bir tonda yatıyor.
Roerich’in “Kailash’a Giden Yol” tablosu, önümüzde ışık dolu, zamanın donmuş gibi göründüğü ve mekânın sonsuz bir varoluş anı olarak algılandığı uzak bir dağ zirvesinin imajını boyar. Resmin anlamı işin başlığındadır. “Kailash’a Giden Yol”, ışığa, gerçeğe, sürekli gerçeği arayışına yönelik ebedi hareketi kişileştirir. Kailash’in parlak kar beyazı görüntüsü, ışığı yayan ve gezginleri doğru yolu aramak için yönlendiren “dümencinin” şiirsel görüntüsüne benziyor.
Dağların tam ayağı ayırt edilemez görünürken Kailash Dağı yerden yükselir. Sanki yeşil bir sis gibi yumuşak yoğun bir siste gömülü gibi. Bu gizemli duman etkisi, olağan, sıradan varlıklardan yabancılaşmış bir hayalet hissi verir. Dağların damarları, derin gölgeler, kayalık yüzler benzer bir yeşil parıltı ile doldurulur.
Görüntü neredeyse tek renkli. Temelde siyah ve beyaz kontrastların yapısı nedeniyle bir desen oluşturan iki ana renk kullanır. Kar beyazı Kailash, olağandışı renk boyama sayesinde tonik olarak dövüldü. Gökyüzü, hava, sis – buradaki her şey bu “yeşil dalgayı” soluyor gibi görünüyor. Dağların görüntüsü canlı, gerçekten gerçek oldu.
Görüntüde gereksiz hiçbir şey yoktur; resim etütler ve belirli bir eksiklik ile karakterizedir. Görüntünün zor ve lirik olduğu, aynı zamanda katı ve net olduğu ortaya çıktı. Sanatçının sıcaklık boyaları kullanımı, güneşin parlak ışınlarının boğulduğu ve dışarı çıktığı kararsız, donuk hava fenomenini yaratır. Gökyüzü tek bir tonda yazılmış olmasına rağmen içeriden tam olarak aydınlatılır.
Nicholas Roerich özel bir şekilde bu dünyayı gördü ve anladı. Sanatçı sadece nesnel gerçekliğin değil, aynı zamanda ruh dünyasının da her şeyi fark etti ve hissetti. Belki de bu yüzden Roerich’in tüm sanatsal görüntüleri ışık, nadir bir maneviyat ve özel bir kutsallık fikriyle doludur.