Sanatçının İncil temalarındaki fantezileri, tanıdık bir hikayeyi yeni içeriklerle dolduruyor. Sadece dışa doğru resim büyük Leonardo’nun freskine benziyor. Atmosfer tamamen farklı. Yazar kasıtlı olarak resmin etkisini modern mekana aktarır.
Masanın üstünde, cansız bir manzara açan bir cam kubbe var: deniz, kayalık adalar, çok renkli gökyüzü. Taş masada oturanlar arasında sadece Mesih’in merkezi figürü canlı görünüyor. Saygılı olarak başlarını eğen öğrenciler Üstadı dinlerler. Dinliyorlar mı? Ya da sesinin sesleri tarafından uykulu olan uyku? İzleyici havarilerin duruşlarını bağımsız olarak yorumlamaya zorlanır. Masanın üzerinde uzanmış kolları olan yarı saydam bir gövde. Bir yandan, Kutsal Ruh olarak, akşam yemeğindeki tüm katılımcıları birleştirirken, diğer yandan, hızlı bir haç için bir tür öngörü görevi görür.
Resmin perspektifi geometrik olarak doğrudur. Ekmek yarım mükemmel yerleştirilmiş. Masadaki öğrenciler ideal merkezi simetri yasalarına göre yerleştirilir. Mesih figürünün havadarlığı, saflığı ve yarı saydamlığı, öğrencilerin figürlerinin gerçekliğine ve ağırlığına karşıdır. İzleyici bir anda her şeyin mavi bir sis içinde eriyeceği izlenimini edinir: kubbe, Mesih, taş masanın kendisi.
Tüm resim, her an kesilmeye hazır hassas, sığ bir uykunun taslağı gibidir. Sanatçının eserindeki anlamı nedir? Her izleyici bu sorunun cevabını kendi yöntemiyle formüle eder. Birisi resimde sadece anlamsız bir fantezi oyunu görür, birisi resimde İncil hikayesinin yeni bir yorumunu bulur. Sanatçının eserlerinde her zaman olduğu gibi, yazarın konumu “açık”, açıklanamaz, bulanık kalır.