Günümüzün en ünlü tablolarından biri, 1937’de boyandığı zaman çok fazla tartışmaya neden oluyor. Bu tuval, “Paranoya ve Savaş” serisinin bir parçası.
Merkezde tuhaf mavimsi bir cilt tonu ile çirkin ve doğal olmayan inanılmaz bir kafa var. Bu kafa, normal formlardan da farklı olan boyun ile bağlanır. Bu, olduğu gibi, vücudu başka bir dünyada bırakan ince uzun bir ipliktir.
Dali’nin kendisi bu kafaya “göz kamaştırıcı bir canavar” dedi; sanatçı için, tam anlamıyla bir kişiye saldırmaya hazır olan ağır bir rüya görüntüsüdür. Tuvalin yazarı sadece sayfaya dokunmak için gerekliydi. Aynı zamanda, “canavar rüyası” çok kırılgandır. On bir sahne tarafından destekleniyor ve en azından biri düşerse, tüm rüya çökecek. Sol alt köşede, bir yedeklemeye de dayanan köpeği görebilirsiniz. Amaç ne? Belki de gerçek şu ki, rüya çok kırılgandır ve her an hem kendini hem de uykuya daldığımızda ne gördüğümüzü kaybedebilirsiniz?
Salvador Dali özgün bir şekilde düşündü, ona büyük bir aldatmaca denildi. Ayrıca tarzının çok “poster” olduğu ve gerçeküstücülük tanımına uymadığı gerçeğiyle suçlandı. Dali’nin tuvallerindeki görüntülere genellikle alegoriler deniyordu. Eğer öyleyse, belki de kocaman bir kafa bilincimiz, bir rüyada bile dünyanın üstünde özgürce yükselmeyen beynimizdir. Bir çeşit iç armatür ile dünyaya bağlıdır. Düşünceler, anılar, yakın insanlar ve onların duyguları bizim için olabilir. Böylece, bir rüyada bile bir kişinin özgür olamayacağı ortaya çıkıyor. Bir şey her zaman onu tutar.
Sanatçı bu resmi hayallerin gerçek temellerini aradığı Cape Creus’ta boyadı. Onları paranoyak fantezilerini incelemeye çalıştı. “Rüya” Salvador Dali’nin imza çalışmaları ve en başarılı tablolarından biri olarak kabul edilir.